Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Perge Salonu’ndaki gösterimler, hem ele aldığı konular hem de insan hikâyelerine dokunan içtenlikleriyle büyük ilgi gördü.
Depremin Ardından Umudun Hikayesi: “Hayatın Çizgisi”
Günün ilk gösterimi, Hatay depreminden doğan bir umut hikâyesini anlatan “Hayatın Çizgisi” oldu. Yönetmenler Osman Sarp Altay ve Deniz Toprak, yapımcı Ceyda Yüceer ve filmin kahramanlarından Derya Gümüş Türkoğlu, gösterim sonrası seyircilerin sorularını yanıtladı.
2023’teki büyük deprem sonrası yardıma giden Deniz’in, Samandağ sahilinde denizle kurduğu yeni bağ ve gençlerle başlattığı sörf macerası, filmde bir “yeniden doğuş” öyküsüne dönüşüyor. Altay, filmin çıkış noktasını “Küçük bir hikâyenin nasıl büyük bir etki yaratabileceğini göstermek istedik. Felaketlerden sonra yeniden ayağa kalkabilmek çok önemli” sözleriyle anlattı.
Deprem sonrası sörf aracılığıyla deniz korkusunu yenip gençlere ilham veren Derya Gümüş Türkoğlu ise “Hayat da sörf gibi; dengede kalmaya çalıştıkça var oluyorsunuz” diyerek yaşadığı dönüşümü paylaştı.
Bir Mübadelenin İzinde: “Köklere Yolculuk”
Festivalde seyirciyle buluşan bir diğer belgesel, akademisyen Bülent Vardar’ın yönettiği “Köklere Yolculuk” oldu. Ailesinin Balkan Savaşı dönemindeki göç hikâyesinden yola çıkan Vardar, yedi yıl süren yapım sürecinde hem tarihsel hem kişisel bir yolculuğa çıkmış.
Vardar, çekim sürecinde karşılaştığı zorlukları ve beklenmedik dostlukları şu sözlerle anlattı:
“Kavala’da bir restoranda filmden konuşurken arka masadan bir Yunan dönüp bana Türkçe ‘İstanbul’da Sefer Bey var, Lozan Mübadilleri Vakfı’na danışabilirsiniz’ dedi. O anda fark ettim ki insan hikâyeleri sınır tanımıyor.”
Her iki tarafın acılarını tarafsız biçimde ele aldığını belirten yönetmen, “Mübadele büyük bir dram. Rumlar da Türkler kadar zor bir süreç yaşadı. Bu filmi tamamlamak benim için geçmişimle yüzleşmekti” dedi.
Bir Bilim İnsanına Saygı Duruşu: “Hümanist Bir Deha: Gazi Yaşargil”
Günün son belgeseli, tıp dünyasında çığır açan beyin cerrahı Prof. Gazi Yaşargil’in sıra dışı yaşam öyküsünü konu alan “Hümanist Bir Deha: Gazi Yaşargil” idi. Yönetmen Atıl İnaç, yapımcılar Gülen Güler ve Derya Tarım, ayrıca Yaşargil’in yakın dostu Prof. Cengiz Kuday, gösterim sonrası söyleşide izlenimlerini paylaştı.
Atıl İnaç, “Çocukluk kahramanımın hikayesini yıllar sonra bir filmle anlatmak benim için büyük bir onur” derken, yapımcı Gülen Güler filmi şöyle tanımladı:
“Bu film, yalnızca bir bilim insanının değil; tutkusu, merakı ve iyileştirme gücüyle insanlığa adanmış bir yaşamın hikayesi.”
Derya Tarım ise Yaşargil’in çalışma azmini vurguladı: “Kendisi 38 saat çalışmaya karşı 100 saat çalışabilecek bir insandı. Bu tutkunun yeni kuşaklara ilham olmasını istedik.”
Yaşargil’in meslektaşı Prof. Cengiz Kuday, hocasının bilim dünyasındaki etkisini şu anekdotla paylaştı:
“1959’da kablolardan yaptığı beyin maketini yıllar sonra Amerika’daki kongrede elinde getirdi. 12 bin bilim insanı ayakta alkışladı; bazıları ağlıyordu.”
Kuday, Türkiye’de Yaşargil’in yeterince takdir edilmemesine de dikkat çekerek, “Sanatın ve bilimin değer görmediği ülkelerde üretim olmaz. Biz o ortamı yaratamadık. Oysa hocamız bir kuyruklu yıldız gibiydi” dedi.
Altın Portakal’da bu üç belgesel, hem insan ruhunun direncini hem de belleğin gücünü sinema aracılığıyla izleyiciye aktardı. Kimi zaman bir sörf tahtası, kimi zaman bir göç hikâyesi, kimi zaman da bir beyin maketi… Ama her biri, insanın kendini yeniden yaratma gücüne dair derin bir iz bıraktı.

















