2017 yılında Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından ulusal öneme haiz sulak alan olarak tescillenen Marmara Gölü, bir zamanlar Türkiye’nin en önemli sulak alanlarından biriydi. Ancak, yanlış tarım ve su politikaları nedeniyle kurutulan göl, bugün hayatta kalma mücadelesi veriyor. Uzmanlar, Marmara Gölü’nün doğal su dengesinin bozulmasının hem gölde barınan türleri hem de bölgedeki ekosistemi ve tarımsal üretimleri olumsuz etkilediğine dikkat çekiyor. Doğa Derneği ve sivil toplum kuruluşları, Marmara Gölü’nün tekrar eski haline kavuşabilmesi için çağrıda bulunurken, gölün restorasyonuyla Türkiye’nin biyolojik çeşitliliğine katkı sağlanabileceğini vurguluyor.
Manisa Valiliği, DSİ Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) arasında 4 Kasım 2022’de Marmara Gölü Sulak Alanı Rehabilitasyon Üzerine İş Birliği Protokolü imzalandı. Protokol kapsamında gölün TİGEM’e tahsis edilerek bir seddeyle bölünmesi, büyük kısmının tarım alanına dönüştürülmesi planlandı.
Protokolün hemen ardından Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Ulusal Sulak Alan Komisyonunun (USAK) 8 Aralık 2022 tarih ve 37-2022/2 sayılı, “Manisa İli Gölmarmara İlçesi sınırları içerisinde bulunan Marmara Gölü’nün eski haline gelmesi durumunda koruma bölgelerinin yeniden değerlendirilmesi kaydıyla, Revize Sulak Koruma Bölgeleri sınırlarının onaylanması ve uygulanması” kararı verdi.
Doğa Derneği uzman ekibi hem Ulusal Sulak Alan Komisyonu’nun sulak alan sınır revizyonu kararına hem de işbirliği protokolüne karşı bir dava dosyası hazırladı. Dernek bu dosyayla 2023 yılı Ocak ayında, S.S. Gölmarmara ve Çevresi Su Ürünleri Kooperatifi, WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Salihli Çevre Derneği, Akhisar Çevre Derneği, Manisa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma ve Çevre Derneği ve göl çevresinde yaşayan kişilerle birlikte dava açılmasına öncülük etti.
Dava keşfi sonrasında hazırlanan bilirkişi raporları, alandaki uygulamaların Marmara Gölü sulak alan ekosistemini yok edeceğini, bu uygulamalar yerine alana su sağlanırsa bölgenin sulak alan ve göl niteliğini kazanmaya elverişli olduğunu ortaya koydu.
Bugün ise Ulusal Sulak Alan Komisyonu’nun Marmara Gölü sulak alanı sınır revizyonu kararına ve Marmara Gölü'nün tarim arazisine dönüştürülmesine ilişkin işbirliği protokolüne karşı açılan davayla ilgili nihai duruşma gerçekleşti. Sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar, Marmara Gölü’nün korunması adına Mahkeme’nin projenin iptaline yönelik karar vermesini bekliyor.
‘Marmara Gölü’nü Kurtarmak İçin TİGEM'in Bölgeden Çıkması ve Alana Su Sağlanması Şart’
Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç konuya ilişkin yaptığı açıklamada "Marmara Gölü, yalnızca Manisa'nın değil, tüm Türkiye'nin biyolojik çeşitliliği açısından büyük öneme sahip bir sulak alan. Bu göl, kurutulana kadar birçok kuş türüne, endemik balıklara ve çeşitli canlı türlerine ev sahipliği yapmıştır. Yanlış su ve tarım politikaları yüzünden tamamen kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu alanda, TİGEM tarafından yapılmak istenen tarımsal faaliyetler hem bölgeye zarar veriyor hem de yasadışı yollarla gerçekleşiyor." dedi.
Kılıç, devamında şunları kaydetti: "Bilimsel raporlar açıkça göstermektedir ki, Marmara Gölü’ne su sağlandığı takdirde bölge yeniden doğal sulak alan niteliğine kavuşacaktır. Ancak TİGEM’in yapmaya devam etmek istediği proje uygulamaları gölün ekosistemini tamamen yok edecek nitelikte. Yerel halk ve sivil toplum örgütleri ile birlikte Marmara Gölü’nün korunması için mücadelemizi sürdüreceğiz. Göl havzasındaki yaşamın sürmesi için adaletin yerini bulacağına inanıyoruz. Bu karar, yalnızca Marmara Gölü'nün değil, Türkiye'deki tüm sulak alanların geleceği için de örnek teşkil edecektir."
Doğa Derneği Hukuk Danışmanı Av. Özlem Altıparmak "Yaşadığımız dava süreci, kamu idarelerinin hatalı su ve tarım politikalarının ve sorunları çözmekteki isteksizlik ve eylemsizliklerinin yol açtığı sorunları görmek; iklim değişikliği ile mücadele, biyoçeşitliliğin korunması, afetlerle mücadele ve arazi bozunumunun önlenmesi için sulak alanların korunmasının ve restorasyonunun nasıl hayati bir rol oynadığının yargısal tespiti açısından uluslararası boyutta bir emsal oluşturmaktadır." dedi.