İnsanlık, yaşam bulduğu ilk yıllardan bu yana, gelişimini tamamlamak için var gücüyle çalışıyor, kendini yeniliyor, bulunduğu çevreye adapte olmak için arayışlarına devam ediyor. Tüm bunları yaparken, farklı hırslar ve içgüdüsel duygu durumların dışa vurumuyla birlikte, yaşadığı gezegene zarar vermeyi de ihmal etmiyor.Bugün kaleme aldığım yazı, biz insanların hoyratça kullanmaya devam ettiği yerküremize karşı geldiği mağlubiyetle ilgili olmakla birlikte, aynı zamanda tüm sektörlerin aslında ne kadar kaygan bir zemin üzerinde durduğu ile ilgili.
Umut Kaya
Çok çalışıyoruz. O kadar çok çalışıyoruz ki, geçen zaman içinde yerküremize ne kadar zarar verdiğimizi göremiyoruz bile. Sürekli üreten ve tüketen biz insanlar, pamuk ipliğine bağlı süren yaşamlarımızın değerini yeterince bilmiyoruz. Ya da bilmek istemiyoruz. Dünyada süren savaşlar, salgın hastalıklar, ölümler, batan ülke ekonomileri, yok olan şirketler, geri dönülemez duruma gelen çevresel sorunlar... Tüm bunlar, aslında doğanın bir parçası olan bizlerden götürüyor, fark edemiyoruz.Yaşadığımız süre boyunca, elde ettiğimiz herşeyin satın alınabilir olduğunu düşünerek yaşıyor, bir el şaklağı ile açtığımız yaraların düzelebileceği hissiyatıyla nefes almaya devam ediyoruz. Oysa ki durum gerçekten de öyle mi? Elbette hayır. Bakın tüm doğal afetlerin neredeyse bir kaç yıla sıkıştığı bu dönemde, o kadar çok şey görüp, o kadar acı olaya tanıklık ediyoruz ki, bu aslında içimizde de derin travmalara yol açabilecek düzeyde bir yıkım oluşturuyor.Tüm bu olumsuzlukları yaşarken, giden ömrümüzde ki sayılı günlerimiz olurken, mutlu olacak anları yakaladığımız anda ne yapacağımızı adeta şaşırıyoruz.Son dönemde, insanlığın en büyük kabusu olan koronavirüs ve bu berbat hastalığın dünya toplumlarında oluşturduğu endişe, içe kapanan ülkeler, duran sanayiler, neredeyse bitme noktasına gelen uluslararası ticaret, havacılıktan turizm sektörünün en kılcal noktalarına, etkinlik sektöründen endüstrinin tüm hizmet sağlayacılılarına, elektronik ürünlerden sağlık ürünlerine kadar tüm alanlarda dünya önemli ekonomik risklerle karşı karşıya. Türkiye, koronavirüs krizini en iyi yöneten ülkeler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Biz şanslıyız, ancak ilişkide olduğumuz ülkeler bizim kadar şansılı mı? Peki hizmet verdiğimiz sektörler bu durumdan nasıl etkileniyor? Büyük bir network ağı olan dünya, bu durumu nasıl atlatıyor? Küresel ölçekte ki ticaret bu duruma karşı yeterince direnç gösterebiliyor mu? Bunların tamamı ayrı uzmanlık konuları ve uzmanları tarafından belirtilmesi gereken konular. Ancak, yakından yaşadığımız ve bildiğimiz en önemli konulardan biri, ekonomik daralmaların, diğer travma ve vakalarla birlikte bizlerde oluşturduğu yıkımlar. Tüm bunları aynı zamanda yaşamak ve direnç göstermek büyük iş. Temennilerle yaşamak, gerçekleri görmemizi zaman zaman engelleyebiliyor. Hele bir de gelecek kaygısıyla yaşam düşüncesi de buna eklendi mi, çık içinden çıkabilirsen.Gelelim en başa. Doğa ve insan ikilisine. Sizce yaşadığımız tüm bu doğal afetler, salgın hastalıklar, çerçeveyi biraz daha açarsak eğer küresel ısınma v.s., kendiliğinden mi oldu dersiniz? Hayır tüm bunları biz yaptık. Dünya üzerinde yaşayan her bir fert, bu çöküşün paydaşı durumunda. Yani suçlu olan koronavirüs veya depremler değil. Bizleriz.Hoyratça kullandığımız yerküremiz biz insanlardan intikamını alırken, büyük bir hırs aracı haline getirdiğimiz para ise beraberinde ekonomik çöküntüleri getiriyor. Doymak bilmeyen biz insanlar, yerküreyle birlikte, ekonomilerimizin de kökünü kurutmak için and içmişiz gibi, tüm çöküşleri peşine takmış var gücümüzle koşuyoruz. Nereye kadar?Gerçeklerden kaçamadığımız gibi, doğal afetlerden, salgın hastalıklardan, depremlerden, küresel ısınmadan ve ekonomik daralmadan da kaçamayacağız. Yarın çok az bir düzelme olduğu anda, yıkıma kaldığımız yerden devam edeceğiz. Çünkü biz insanlar, hiçbir şeyin kıymetini bilmeden yaşayan belki de doğada ki herşeyi yerle bir eden en ender canlıyız diyebilirim. Konu çok karıştı diyenleri duyar gibiyim. Aslında karışan hiç birşey yok! Tüm konular birbiriyle o kadar paralel ki, tüm konuların özünde çöküntü ve yok etme var. Akıllanır mıyız? Gerçekleri görüp önlem aldığımız zaman belki. Ancak o zaman da iş işten çoktan geçmiş olacak ve bizler tükeneceğiz. Kalan ömrümüzde tükenmeden mutlu yaşamak hepimizin elinde. Yeter ki görebilelim.Sevgiler ve saygılar.Umut KAYAEvent News Köşe Yazarları'nın görüşleri kendilerine aittir. Event News, tüm dünya görüşlerine, yaşam tarzlarına, kişisel seçimlere ve fikirlere eşit mesafede yayın politikasına sahiptir.