Sevgili okuyucularım, farklı bakış açıları, analitik ve inovatif düşüncelerle satışları artırmanın temelini nasıl güçlendirebiliriz? Sorgulamasını yapmadan önce, herkesin bildiği bir hikaye ile giriş yapmak istiyorum.
Afrika’ya ayakkabı satılır mı? Satılmaz mı?
Bir ayakkabı firması, çalışanlarından birini pazar araştırması yapmak üzere Afrika’ya gönderir. Bu adam, Afrika dönüşünde;
– “Oralarda, bir çift bile ayakkabı satamayız; çünkü Afrika’da hiç kimse ayakkabı giymiyor, ayakkabıya ihtiyaç duymuyorlar alacak durumları da yok!” der.
Meseleyi iyi bilen patron, hemen ardından bakış açısı farklı, olaylara olumlu bakan bir pazarlamacıyı gönderir. Bu pazarlamacı, büyük bir heyecanla döner, patronun odasına girer;
– “Afrika’da hiç kimsenin ayakkabısı yok! Bunları ayakkabı giymeye alıştırdık mı, milyonlarca ayakkabı satarız!” der.
Aslında konu gözleme ve basit birer düşünceye dayalı pazarlama taktikleriyle, satışları ve ciroları artırmanın formülünü bulmakta yatıyor.
Etkinlik Endüstrisi ve bu devasa endüstri içinde hizmetler üreten ajanslar, en basit fikre, farklı inovatif düşünceler katarak, hizmet sağladığı markaları milyonlarca son kullanıcının karşısına çıkarıyor.
Durumun farkında olan markalar, konunun özünü doğrudan yakaladıkları için hızlı aksiyon alarak sahadaki yerini sağlamlaştırırken, fark edemeyen markalar ise zaman kaybederek, pazar payını rakiplerine kaptırıyor.
Hangi fikri, kime uygulamalıyım?
Bu konuda söylenecek en basit cümle, çocukların algılayacağı pazarlama stretjilerinin aslında satışları doğrudan artırdığı gözlemlenmiştir. Çünkü çocuklar, büyükler kadar genel bakmadıkları için, konunun özünü doğrudan algılama, farketme, yorumlama tarafında oldukları için, en iyilerin tercihi bu yönde olarak tüm stratejilerini en basit fikirleri toplumların genelinde kullanarak cirolarını artırma yoluna girerler.
Bu konuda aslında segmentasyon çalışmasına gerek kalmadan, konunun özünden uzaklaşmadan, Mars’a çıkacak pazarlama taktiklerine gerek duyulmadan, en basit cümleler, en basit operasyonel yöntemler ve en basit ürün konumlandırmalarla birlikte, gerekli talepler elbette artırılabilir. Tam da bu konuda, her fikir, her segmente uyabilir. Yeter ki anlaşılabilir ve görülebilir olsun.
Ajansların pazarlama stratejileri, markama uygun değil?
Evet olmayabilir. Bu gayet de doğal bir durum. Ancak, markaların bu konuda yaptığı en önemli hata, yeterli doneyi ajanslar ile paylaşmadıkları, içeriği iyi oluşturulmamış briefleri ajanslara iletmedikleri ve ajansların da bu konuda yeterli özveride bulunmamaları nedeniyle, başarısız işlerin ortaya çıkması gayet doğal.
Bu konuda öncellikle sürdürülebilirliği hayata geçirmek, marka ajans birlikteliğini uzun sürelere yaymak, markanın ajans tarafından anlaşılabilmesini, ajansın ise marka tarafından kabul görecek fikirleri geliştirmesine olanak sağlar. Bu konuda özellikle Türkiye’de maalesef ajans – marka birliktelikleri uzun sürelere dayalı olmadığı için, ortalama 1-3 yıl içinde farklı nedenlerle değişimler yaşandığı için, sahaya sürülecek hizmetlerin ya da ürünlerin, en doğru strateji ve yöntemlerle son kullanıcıya anlatılamaması en büyük sorun.
Sürdürülebilir kılmayı nasıl sağlamalıyız?
Bunun en önemli anahtarı etik. Etik, aslında yaşamımızın her alanında varlığını koruması gereken en önemli kavram. Eminim her marka ve her ajans elinden gelenin en iyisini son kullanıcının karşısına çıkarmak için var gücüyle gayret gösteriyor. İstisnaları bu kapsama almadığımı özellikle belirtmek isterim.
Ancak, ana fikrin çıkış noktasının Türkiye’de öncelikli bütçe temelinden ele alındığı için, hatalar zinciri sezon süresince devam ederek, markalara da ajanslara da kan kaybettiriyor.
Yıllık pazarlama bütçesinin düşük tutulup, olması gerekenin çok daha üzerinde tüketiciyle buluşmak isteyen markalar ile, düşük bütçeler altında işi olmaması gereken şekilde kabul edip hayal kırıklığı yaratan ajansların kaderi aslında temelde aynı.
Çünkü bir kilo elmanın bir bedeli ve o elmanın sığması gereken poşetin bir hacmi vardır. Her iki hatalı konuya da karşı gelmemek, beklenen son olan başarısızlığı ortaya çıkarmaya yeterli bir örnek.
Bu konuyu aşmanın en önemli formülü markalar ile ajansların dirsek temasını kesmeden, gerçekten sürdürülebilir kılınacak projeler üzerinde kafa yorarak, fayda ve ciro artışı temelinde sağlıklı işleri hayata geçirmek üzere alınan kararlara sadık kalarak tüketicilerin karşısına çıkmak yapılması gereken en önemli konu. Çünkü, marka-ajans birlikteliği imza altına alındığı an itibariyle, artık süreç yönetiminin birlikte yönetilmesi, gerekirse gece gündüz bu konuda fikirler geliştirilmesi, yetmezse pilot çalışmalar yaparak hazırlanan projelerin gerçekten fayda sağlayıp sağlamayacağı düşünülmesi ve olası hataların önüne geçerek, Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek duyulmadan, en iyi sonucu ortaya çıkararak çalışmaların sağlanması gerekli.
Yazımın başında ki hikayeye atıfta bulunacak olursam, her iki pazarlamacıyı ajans olarak ele alalım, patronu ise marka. Temelde en basit fikri düşünen doğru ajans, markaya yeni müşteriler kazandırabilir, ciroların yükselmesine neden olabilir. Ancak o profesyonelliği sergileyecek olan patron, yani marka ise doğru anlatımlarla ve ekip bilinciyle ajansa gerekli içerikleri anlatır, mutlu sona ise rahatça ulaşarak, en konforlu anlarını yaşamaya devam eder.
Müşteri kaybetmeden önce son durak!
Yazımın başlığı, içerikle doğrudan bağlantılı değil gibi gözükse de, aslında konunun temelinde cesaret, özgüven, savaşçı bir ruh, bilgi, deneyim ve kararlılık yatıyor diyebilirim.
Konuyu agresif pazarlamaya elbette getirmeyeceğim ancak, pazarlamanın birinci kuralı doğru planlama ise eğer, planlama evrelerinde ajans-marka birliktelikleri uzun sürelere yayılırsa, ajanslar markaların beklentilerini, markalar ise ajansların yeterliliklerini göz önünde bulundurursa, sahadaki başarı o derece artar ve müşteri kaybı yaşamadan yapılacak en sağlıklı etkinlik projeleri hayata geçirilir, bu aynı zamanda sürdürülebilirliği de destekleyen bir konu olarak başarı hanesine her iki taraf için de yazılır.
Teknolojik süreçler bizi son derece etkiliyor!
Teknoloji hayatımızın vazgeçilmez gerçeklerinden biri olarak devamlılığını sağlarken, önümüzdeki on yılı en verimli şekilde geleneksel yöntemlere dayalı olarak, fiziki dokunuşlarla, deneyimlenecek alanlarla, her yaş ve her segmentten tüketicilerin içinde yer aldığı projeleri hayata geçirerek verim sağlayabilir, cirolarımızı da artırabiliriz.
Önümüzdeki on yıl diyorum, çünkü geleceği biçimlendirecek metaverse gerçeğini gözardı etme şansımız elbette yok. Bu en önemli kırılma noktalarından biri olacak ve on yıl içinde yaptıklarımız, aslında gelecekte nerede konumlanacağımızın da birer yansıması olacak. Bunun için elbette güçlü sermaye ve sürdürülebilirlik şart.
Metaverse konusu ve metaverse süreci içinde yer alacak marka-ajans birlikteliklerini bir sonraki yazımda detaylı olarak paylaşıyor olacağım.
Sevgiyle kalın…