Türkiye’de hemen her ilçede yöresel unsurun öne çıkarıldığı binden fazla festival, biletli izleyicilere açık yüzlerce etkinlik düzenleniyor olsa da bunların hemen hiçbirinde engelli bireylerin katılmasını kolaylaştıracak düzenleme yapılmıyor.
Oysa engelli platformu yapılarak ya da uygun alan ayrılarak onlara da eğlenme hakkı tanınsa çok daha iyi olmaz mı? Bu türden etkinlikleri düzenleyen profesyoneller, bu konuya gereken önemi verir ve sınırlı da olsa olanak yaratırlarsa toplumsal buluşmaya yepyeni bir boyut katacaklardır.
Hakan Türkkuşu
Dünya genelindeki engellilere ilişkin düzenlemelerin bugün geldiği nokta son 200 yılın neticesidir. Farklı zamanlarda, farklı coğrafyalarda, farklı ekonomik düzeylerde hatta sosyal ortamlarda engelli bireylerin yaşamlarını olumsuz etkileyen pek çok faktör mevcuttur. Bu faktörlerin çoğunluğu cehalet, ihmal ve kayıtsızlık kaynaklıdır. Empati yoksunluğu da ilk sırayı alır.
Yaşamın hemen hemen her alanının engellilere kapalı olduğu ülkemizde bu sorun çok daha büyüktür ve görünen kısım, buzdağının su üzerindeki o küçük kısmından ibarettir. Kamu binaları ve kamuya açık alanlar genel olarak bu konudaki mimari çözümlerden payına düşeni henüz almamıştır. Özel alanlardaki düzenlemeler de görece daha iyi olsa da henüz gereken seviyeden uzak ve son derece kısıtlıdır.
Konu; devletlerin, kamu yöneticilerinin, özel sektörün hatta STK’larının inisiyatifine bırakılmayacak kadar önemlidir. Nitekim Birleşmiş Milletler, konu ile ilgili farkındalık yaratma hedefi ile 1981 yılını Uluslararası Engelliler Yılı ilan etti. Bu çalışmanın en önemli çıktısı da 3 Aralık 1982 tarih ve 37/52 sayılı Engellilere İlişkin Dünya Eylem Programı oldu. Bu belge engellilerin “diğer bireyler ile aynı fırsatlara sahip olma hakkı” yanı sıra yaşam koşullarındaki ekonomik ve sosyal iyileştirmelerden eşit pay almalarını düzenliyordu.
1987 yılında Stokholm’deki “gözden geçirme” toplantısı sonrasında bir dizi standart kural benimsendi. Bunu diğerleri izledi. Uluslararası toplum “fırsatların eşitlenmesi” konusunda buluştu, ancak uygulamalar bu tabloyu desteklemedi.
Engelli kavramının doğru (!) anlaşılması gerek
Bu makalenin özünü oluşturan “engellilik” kavramı, dünyanın herhangi bir yerindeki popülasyonda çok farklı fonksiyonel sınırlamaları ifade eder. İnsanların engellilik hali, yaygın kanının aksine fiziksel kısıtlılıktan ibaret değildir. Zihinsel, duyusal bozukluklar veya akıl hastalıkları sebebi ile engelli olabilirler. “Engelliler tekerlekli sandalyededir ya da koltuk değneklidir” algısı yanlış değildir ancak eksiktir!
Engelli sözü, toplumsal yaşamda başkaları ile eşit düzeyde yer alma fırsatlarının kaybı veya sınırlandırılmasını ifade eder. Bu durum kalıcı veya geçici olabilir.
Bu istenmeyen durumun önlenmesi esas olsa da bu, her zaman mümkün olmayabilir. Bu aşamada rehabilitasyonun bir parçası olarak engelli bireylerin toplumsal etkinliklere katılmasına fırsat yaratmak, olumlu bir adımdır. Fiziksel engellerin kaldırılması ve aşılır hale getirilmesi mümkündür.
Kapalı eğlence salonlarının ve/veya açık alanların uygun biçimde düzenlenmesi konuya köklü bir çözüm getirecektir. Eşiklerin kaldırılması, düzlüklerin korunması ve eğimlerin kabul edilebilir açıda düzenlenmesi bu konuda yapılacakların kısa bir özetidir.
Çözüm hiç de zor değil…
Yıllardır çalıştığım festivallerde bu konu ve engelliler için özel alan tasarımları özel ilgi alanım oldu. En kapsamlı “ilk” engelli rampam 2003 yılındaki Rock’n Coke’ta, o projedeki çözüm ortağımız Perer ve sevgili Erhan Başlı’nın katkı ve desteği ile ortaya çıktı. Oldukça yüksekti ve ADA standartlarındaki eğimi tutturabilmek için uzun bir rampa kurmak durumunda kalmıştık. Türkiye’nin o dönem için “en büyük müzik festivali” kabul edilen, Hezarfen’da gerçekleştirilen muhteşem gençlik etkinliği Rock’n Coke kapılarını açıp da buranın dolduğunu gördüğümde göz yaşlarımı tutamadığımı hatırlıyorum.
Aradan neredeyse 20 yıl geçti, 2022’de gerçekleştirilen Türkiye’nin “ en uzun soluklu” festivali unvanını alan ve 23 gün-23 gece süren İstanbul Festivali’nde de bugüne kadar kurulanların en büyüğünü gerçekleştirdim. Bu kez Giga Solutions ve başta Adem Karaçay olmak üzere engelli platformu konusuna benim kadar titizlikle yaklaşan bir ekip ile çalıştım. Giga’dan sevgili Tuna Değirmenci de en başından son dakikaya kadar engelli platformu ile rampasının doğru inşası için çalıştı.
Rampası ile birlikte 30 m2, 70 cm yükseklikteki engelli platformu, 150 binin üzeri seyircinin bulunduğu ortamda engelliler için adeta vaha oluveriyor.
Hukuken “engelli” kime denir?
Yapılanların büyüklüğünden öte oradan yararlananların ilk gördüklerindeki şaşkınlıkları ile gecenin sonundaki teşekkürleri ve gözlerindeki pırıltıydı. Hiç ummadıkları bir fırsat ile karşılaşmaları, gösterileri rahat seyredebilmeleri için sunulan ortam ve yardıma hazır Hizmet Gönüllüleri ile belki daha önce hiç deneyimleyemedikleri türden bir gece yaşadılar. Bu paha biçilmezdi. Sosyal medyadan ve pek çok farklı kanaldan ulaşan mesajlar da bunu doğruluyordu.
Ülkemiz ne yazık ki bu konuya gereken önemi vermiyor. 2008 yılında kabul edilen Engelliler Veri Tabanı Oluşturulmasına ve Engellilere Kimlik Kartı Verilmesine Dair Yönetmelik bu alandaki öncü yasal düzenlemelerden biri hatta en önemlisi. Yüzde 40 oranında vücut fonksiyon kaybı olan ve bunu sağlık kurulu raporu ile belgeleyen her bireyin bu kartı talep etme ve taşıma hakkı var.
Türkiye'de Ulusal Engelli Veri Tabanı kayıtlarına göre engelli birey sayısı 1 milyon 559 bin 222 olsa da Engelliler Konfederasyonu’na göre Türkiye’de engelli kesin sayısı bilinmiyor! TUİK 2002 verilerine göre, nüfusun yüzde 12,29’u engelli. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2016 hesaplamalarına göre bu oran yüzde 16,2 oranında. Nereden bakılırsa bakılsın, Türkiye’de nüfusun 13 milyondan fazlası engelli statüsünde. Bu da her 100 kişiden 15’inin engelli olduğu anlamına geliyor! Görmezden gelinmeyecek kadar büyük bir kesim söz konusu.
Hukuken “engelli” kabul edilebilmeniz ve sunulan kolaylıklardan yararlanabilmek için aranan temel kriter; yüzde 40 oranında kaybın olması.
Pratikte durum çok daha vahim!
Bu durum “pratikte yeterli mi?” sorusuna kişisel olarak verdiğim yanıt ne yazık ki “hayır”. Bu durumu “avantaj” olarak yorumlayanlar engelliye tanınan olanaklardan beraberindekilerin de yararlanması gerektiği konusunda ısrarcı olabiliyor. Kendisine sunulan bu özel olanaktan ailesi ile birlikte yararlanma hakkı olduğunu düşünebiliyor. Bu türden maksadı aşan talepler özellikle konser ve festival gibi biletli etkinliklerde sorunlar ve/veya tartışmalar yaşanmasına sebep oluyor.
Yasa, “refakatçi” kavramına değiniyor ve eşit ayrıcalık tanıyor olsa da engelli platformunda “eller havaya” modunda dans edenlerin varlığı buranın amacı dışında kullanıldığı algısını yaratıyor. Doğru bir iş yapılırken hiç istenmediği halde tepkilere de sebep olunabiliyor.
Yüzbinlerce kentlinin katıldığı ve tek gecede 150 binden fazla müzikseverin izlediği Yıldız Tilbe konseri ile rekor kıran İstanbul Festivali’nde bu konuda öğrendiğim; bu tür istenmeyen durumlara ortam yaratmamak için sadece tekerlekli sandalye ve koltuk değneği ile gelenlerin yararlanacağı bir engelli platformu kurmak oldu. Refakatçileri de platform dışında tutmanın daha doğru olacağını anladım.
Özetle; engellilere kapılarını açan etkinlikler ve bu etkinliklerin düzenlendiği alanlarda konu ele alınırsa çözümlere erişmenin ne kadar kolay olduğu görülecektir. Belki küçük bir yatırım, belki ufak tefek düzenlemeler ile çok ciddi bir katma değer yaratılacak, o venue “engelli dostu” haline gelecektir.
Engelli dostu venue’ler bir ölçüde sanatçıların nezdinde de farkındalık yaratacaktır. Kendilerini seven, eserlerini dinleyen ve indiren eden her 100 kişiden 15’inin engelli olduğunu öğrenmek, bu konuyu “engelli seyircilerf için alan ayrılması” talebi ile rider’larına bile taşımalarına yol açabilecektir.
Bu konuda engelli derneklerine, inisiyatiflerine ve gruplarına önemli bir sorumluluk düşmekte, bireysel çözümler yerine kitlesel talepleri sıklıkla dile getirmeleri gerekmektedir.
Türkiye “ağlamayan çocuğa mama verilmez” anlayışının egemen olduğu bir ülkedir. Talep yoksa, mesele de yok anlayışı ile geçiştirilmektedir.
“Kapı, çalana açılacaktır” sözü de benim bu konudaki tavsiyemdir…