Yıllardır yaptıklarımızı bugün salgın yüzünden yapamıyorsak, bu daha
iyisini yapmamız için bir fırsat mı? Olabilir, olmalı da...
Bu fırsatı doğru anlamak ve yararlanabilmek için ezber bozmaktan yeni
ortamlara uzanan yepyeni bir iş dünyası hatta yaşam alanı söz konusu.
Küçük büyük fark etmez gözü kapalı kullanmamız ve öğrenmemiz gereken
en az bir düzine uygulama var. Etkinlik yönetiminde bir yöntem olarak
5N1K, özellikle de Nasıl sorusuna verilecek yanıtlar MICE dünyasını hiç bu
kadar zorlamamıştı. Öğreneceğiz, çaresiz öğreneceğiz...
Hakan Türkkuşu
Yüzyılın salgını yaşamlarımızı, işlerimizi, ilişkilerimizi, bildiklerimizi ve akla başka
ne geliyorsa her şeyi alt üst etti. Önemsediklerimizin anlamsızlığını, önceliklerimizin
gereksizliğini, güvendiklerimizin yetersizliğini gördük.
Önlemlere kâh uyduğumuz kâh uymadığımız, ekran karşısında sayılara
odaklandığımız, bilgisayar başında paylaşımlara gömüldüğümüz günler ve haftalar
geride kaldı, ilk ayı da tamamlamak üzereyiz. Olumsuzluk egemen, endişe yaygın,
güvensizlik de had safhada. Yakın çevreden ya da uzaklardan birbiri ardına vefat
haberleri geliyor. Korkuyoruz ve içinde bulunduğumuz durumdan kurtulmak istiyoruz.
Korkuların egemen olduğu bir alana sıkıştık adeta.
Hiç düşündünüz mü #korku içimizde mi yoksa çevremizde mi? Sanki hem içimizde
hem de dışımızda. Peki nedir bu korku alanı? İçinde bulunduğunuz/bulunduğumuz
durum. Bir çoğumuz durumu beğenmiyor, #şikayet ediyoruz. Sürekli öfkeliyiz, anında
parlıyor, kolayca tetikleniyoruz. Büyük bir açlıkla haberleri izliyoruz, sosyal medyayı
takip ediyoruz. Kimin ne dediği ve ne yaptığı ile çok yoğun biçimde ilgileniyor,
bunları sürekli başkalarına da yolluyoruz. Kendimizi bile korkutan bir ruh hali
içindeyiz. Gereksinimleri abartıyor, olası felaket senaryoları ile imkanlar dahilinde
stok yapıyoruz.
Bu bizim korku alanımız. Bizi mutsuz ediyor, endişelendiriyor, yaşamdan bezdiriyor.
Ezber bozmak lazım.
Bunlar korku alanlarımız. Bizleri sağlıklı düşünmekten ve akılcı karar vermekten alı
koyarlar. Bu alandan mümkün olduğu kadar hızlı çıkmak lazım. Bir söz vardır; “bir
şeyler gittiyse, yerine daha iyisi gelecektir”.1 İnanmak ya da inanmamak size kalmış
olsa da buradan çıkmak için tutunacak dal budur.
Size zarar veren veya vereceğini düşündüğünüz yiyeceklerden haberlere her şeyden
uzaklaşın. Kontrol edemediğiniz veya sizi kontrol eden alışkanlıklardan davranışlara
1 “When something is gone, something bette is coming” deyişinin kökü; sanılanın aksine Batı dünyasının
kişisel gelişim kitaplarından bir alıntı değil, Doğu felsefesine Hindu ve Tamil geleneklerine dayanmaktadır.
her şeyden vazgeçin. Duygularınızı keşfedip, düşüncelerinizi tartarak vereceğiniz
kararlara odaklanın. Kararlar, bu aşamada “en doğru” olmayabilir, önemli olan nasıl
düşünmeye başladığınız ve nasıl karar verdiğinizdir. Anlattıklarınız, paylaştıklarınız,
ilettiklerinizi “önünüze çıkan” mı yoksa akıl süzgecinizden geçirdikleriniz mi? Bilgi,
doğru mu? Size, karşınızdakine veya bir başkasına yararlı mı? Gönül rahatlığı ile
“evet” diyorsanız, zaten korku alanından çıkıp öğrenme alanına çoktan geçmişsiniz
demektir.
Öğrenme alanı, yeni bir evre ve önemli bir değişim.
Yaptıklarınızın elinizden gelenin en iyisi olduğunu düşünmeye başladığınızda
taçlanacak bir dönüşüm. Korkulara veda, öğrenmeye başlama zamanı.
Bu kadar mı?
“Hayır” elbette.
Büyüme alanına geçmeden bize rahat yok.
Geçmişte yaşamaktan kurtulduğumuz, günü yaşamaya karar verdiğimiz ve geleceği
düşünmeye başlamamız bu geçişin eşiği. Çevrenizdekilere sempati veya antipati değil
empati göstermeye başlamak bu eşiği aşmak için ilk adım. Yeteneklerinizi sadece
kendiniz için değil bunlara gereksinimi olanlara da açmak, telaşlı günleri geride
bırakarak huzura kavuşmak, huzuru ile #umut yaymak çok önemli. Daha da önemlisi,
büyüme alanının müdavimi olmanız için gereken yenilikleri anlamak, değişime adapte
olmak, çözüm ve çareler bulma konusunda sabırlı ve yaratıcı olmaktan geçiyor.
Özetleyecek olursak; korkulardan kurtulmanın ve büyümeye başlamanın yolu sadece
kendiniz için değil başkalarının da yararına çalışmaktan geçiyor.
Bu da en kestirme ifade ile “ezber bozmak” anlamına geliyor...
İş dünyasının kaldığı yerden devam etmeyeceğini görmek gerekiyor.
Yeni bir başlangıç bizi belki de bugüne kadar hiç olmadığı çalışmaya zorluyor. Öğrenmemiz gereken onlarca yenilik var!
Salgın bir gün bitecek, yaşam normale dönecek ama 2019 yılının sonu ile 2020 yılının
başı arasında kırmızı bir çizgi olacak. O çizgi bize “eski dünyalı” mı yoksa “yeni
kafalı” mı olduğumuzu anlatacak.
İşyerleri açılsa da beyaz yakalılar masalarına kavuşsa da “uzaktan” kavramı, özellikle
maliyetleri aşağı çekme gücü ile çok ciddi bir belirleyici güce kavuşacak. İşveren de
istemeyecek hep birlikte bir ofiste olmayı, belki çalışan da eskisi kadar “happy hour”
beklentisinden sıyrılacak. #Verimlilik öne çıkacak, #zaman önemli olacak, #üretken
olmak önem kazanacak.
#Seyahatler unutulacak, #konaklama kenara itilecek, #lansmanlar otellerden daha
farklı platformlara taşınacak, #tüketici sokakta değil #dijital dünyada aranacak,
#kullanıcı ile buluşmak çok daha yoğun biçimde “big data” kullanımını gerektirecek,
#yüzyüze belki bitecek, çok daha #rafine ürün ve hizmetler gündeme gelecek.
Toplantılar için daha düne kadar bir kısım yöneticinin bildiği video konferanslar,
salgın sebebi ile bugün anaokullarının bir numaralı ders aracı. Orta eğitimde tahta bitti.
Üniversitelerde ne hocalar ne de öğrenciler ne olup bittiğini anlayamadan aidiyetler
“ben Zoom'da okudum” ya da “Google Classroom bitirdim” deme noktasına gelecek.
Bizler bitirdiğimiz lise veya üniversitenin kısa adı ile mezuniyet yılı ile kendimizi
etiketlerken bizden sonrakiler Zoom 2.0 ya da G-Classroom 2.3 türünden uygulama
versiyonları ile kendilerini adresleyecekler...
“Bizim zamanımız” kavramı “onların versiyonu” kavramına dönüşecek.
Toplantılar için Skype öncüydü, ardından Zoom geldi, Google Meet ortalığı kasıp
kavurdu, GoToMeeting, Cisco WebEx, BlueJeans, Slack, Appear.in ve Big Blue
Button ilk 10’dakiler.2 Bu grubu AnyMeeting, Mikogo, Google Hangout, Jitsi, Free
Conference, Lifesize uygulamaları ve benzer onlarcası izliyor. Bu uygulamaların
hemen hepsinin ücretsiz versiyonu var ancak kısıtlamalar ya business ya professional
sürümlerini edinmenizi gerektiriyor. Skype “for Business”, Zoom da “Google Suit” ile
bu kulvarda başı çekiyor.
Her birini gidilecek farklı müşteri adresleri gibi düşünecek olursanız, hepsine erişimin
şart olduğu anlaşılıyor zaten.
Kurum kültürünü kişi kültürü haline getirmek (mi?)
Çok uluslu şirketlerin kurumsal kültüre ve kimliğe verdiği önem malum ancak uzaktan
çalışma düzeni bunu nasıl etkileyecek? Milyonlarca saatlik yatırımlar, yüzlerce yıllık
aynı çatı altındaki ast-üst ilişkileri ve onlarca yıllık birikimler neticesinde elde edilen
bu #değer ne olacak? Kurumsal kültür, kişilere emanet edilen ve bir anda #mobile bir
kavram haline mi gelecek?
Bu soruların yanıtları “şimdilik” yok! Kimse bilmiyor. Belki de “yangında ilk
kurtarılacak” olanlar arasında yer almadığı için sırasını bekleyecek, belki de yanıp yok
olacaklar arasında.
İş dünyasının önceliği doğal olarak #iş, #kazanç ve #kar. #Çalışan güvenliği ve
mutluluğu bir süre için maksimum #risk ile karşı karşıya. En zor #problem ise
#maliyet. Bu sorun #tasarruf ile aşılabilecek gibi gözükmüyor, “cost-cutting” yani
kimi maliyet unsurlarından vazgeçilmesi gündemi işgal ediyor.
Şirketin sunduğu çalışma ortamı ile aynı olmasa da kişilerin kendilerine bir çalışma
ortamı oluşturması şart. Yani “alırım bilgisayarımı giderim bir cafe’ye” ya da
“yataktan ala yer olmaz” anlayışı out! Bu konuda masa ve sandalye ile yetinmeyen
evdeki çalışma alanı olarak odanın gerektiğini düşünenler de var. Bunun kamera ve
mikrofon yönetimi açısından avantaj sağlayacağı kuşkusuz. Kazara açık unutulan bir
kamera ve/veya mikrofon sebebi ile karşılaşılabilecek istenmeyen durumlar da işin
cabası.
Çalışma ortamı her nasıl olursa olsun, çeldiricilerden uzak olması şart. Çocuklar bu
çeldiricilerin başında geliyor, anne veya babayı evde gördüklerinde ilk düşünecekleri
oyun oynamak için evde kaldıkları olacak. Evde kalma sebebinin çok iyi anlatılması
ve anladıklarından emin olunması gerekiyor. Yalnız yaşayanların çeldiricileri de biten
çamaşır makinesi veya bulaşık makinesi, iş zamanı çalıştırılmamaları çok önemli.
2 https://www.owllabs.com/blog/best-meeting-apps
Sipariş getirenlerin, kurye ve kargo trafiğinin bile çalışmanızı bölecek birer etken
olacağı göz önünde bulundurulmalı.
Görece küçük bir alanda uzun süre yalnız başınıza çalışmanın ve hareketsizliğin sebep
olacağı duygusal ve fiziksel zorlamaların da dikkatle düşünülmesi ve çözümlerinin
titizlikle planlanması gerekiyor.
İletişim araçlarının değişimi iletişimi de etkileyecek, etkileşimi de. Ne konuşulduğu,
nasıl uzlaşıldığı, iş bölümünde kime ne görev düştüğünün kayıt altına alınması ilkesi
değişmeyecek. Günümüzde belli bir ölçüde kullandığımız gif veya emojilerin zaman
içinde çoğalacağı ve çeşitleneceği göz önünde bulundurulacak olursa pek çok yanlış
anlamaya sebep olacağını tahmin etmek hiç zor olmayacak.
Yeni düzen ol kadar kötü olmayabilir
Konuları korkular alanında ele almanın ne kadar yanlış olduğunu bildiğimize, öğrenme
alanının tadını aldığımıza ve büyüme alanında ilerlediğimize göre yeni düzende de tadı
çıkarılacak pek çok unsur olabilir.
Bunların başında “öncü” olmak geliyor. Her ne yapılacaksa eskiden olduğu gibi
yapılmayacak. Bu aşamada “nasıl” sorusu gündeme gelecek, o soruya verilen yanıt iş
işin geleceğini belirleyecek.
Söz gelişi gelecekte hangi toplantı salonu, hangi kongre merkezi değil hangi video
konferans uygulamasını seçeceğimizi konuşacağız. Bu kısa vadede konuşulacak, uzun
vadede başrollere de bu uygulamaları en iyi kullananlar yani hizmeti en iyi sunanlar
gelecek.
Büyük şehir trafiğinden uzakta, saatler süren ev-iş-ev arasında yolculuklar olmadan
yaşamak çok hoş. İstanbullular için Anadolu yakasında oturup, Avrupa yakasında
çalışmak demek en iyimser ortalama ile 2 saat demek, bunun 4 saati aştığı da olur.
Zaman dışında yakıt tüketimi, kişisel aracınız ya da şirket aracı fark etmez yıpranması,
kaza riski, sigorta ve kasko primleri, egzost gazının havayı kirletmesi, yol bakım ve
onarım giderleri diye uzayıp gidecek koca bir listede irili ufaklı geri kazanımlar söz
konusu.
Evde çalışmanın şirket ofis giderlerini aşağı çekeceği de şüphesiz. Daha küçük bir bir
yer, daha az kira, daha düşük ısıtma-aydınlatma-iklimlendirme giderleri hem işveren
hem de çalışan için karşılıklı kazan-kazan anlamına gelebilecek. Nasıl mı? İşini
kaybetme tehdidi altındaki çalışanın doğru planlanırsa gelirinin görece artması bile söz
konusu olabilecek.
“Olmaz” demeyin, daha düne kadar olacağına ihtimal ermediğimiz o kadar çok şey o kadar kısa sürede oldu ki, yaşamasak inanmazdık!
Event News Köşe Yazarları'nın görüşleri kendilerine aittir. Event News, tüm dünya görüşlerine, yaşam tarzlarına, kişisel seçimlere ve fikirlere eşit mesafede yayın politikasına sahiptir.