Ekonomi ve siyasi değerler ile bütünlenen kültür, görece “yeni dünya” düzenin de önde gelen dinamikleri. Sayıları 75’i bulan çeşitli metrik arasında o ülkenin dijital altyapısı, popüler ve yüksek kültür, ekonomik modelinin çekiciliği, girişimci dostu olması, inovasyon kapasitesi, insan sermeyesinin seviyesi, uluslararası öğrenciler açısından cezbedici eğitim olanakları, ulslararası toplumdaki yeri ve diplomatik gücü, insan hakları, demokrasi anlayışı ve siyasi kurumların kalitesi olarak sıralanıyor.
“Bunlar olmazsa ne olur?” sorusunu soranlara verilecek yanıt da ister istemez “geriye vandallık kalır” olacaktır.
Teknoloji dünyasında gün geçmiyor yeni kavram ortaya atılmasın, günlük dilde kullanıma girmesin. Benzer durum sosyal yaşam için de söz konusu. Geçmişte var olmayan durumlar için, yine geçmişte var olmayan bir yığın kavram havada uçuşuyor. Bu kavramlar kervanına son olarak “soft power” katıldı. Ancak bu kavram diğer alanlardaki gibi tek boyutlu değil. Siyasetten ekonomiye, kültür yaşamından uluslararası arenaya kadar uzanan her alanda izi var, etkinine rastlamak mümkün.
Google yerine sözlüğe bakıldığında, karşımıza “yumuşak güç” olarak çıkıyor. Bu çok da yeni bir kavram değil. Araştırıldığında ilk kez 1980’lerin başında kullanıldığını görüyoruz. İzleyen yıllarda giderek popüleritesi artan kavramın “isim babası” Joseph S. Nye, Amerika Birleşik Devletleri önceki Savunma Bakanı Yardımcısı. Uluslararası güvenlik söz konusu olduğunda adı ilk akla gelenlerden. Harvard, Oxford, Princeton ve Exeter gibi dünyanın en seçkin yüksek eğitim kurumlarında diploması olan bir siyaset bilimci. Adının öne çıkmasını sağlayan Power ve Interdependence | Güç ve Karşılıklı Bağımlılık kitabının iki yazarından biri, diğeri Roberto O. Keohane.
Kitaptaki yeni nesil açılımlar
Kitap, uluslararası arenada devletlerin o güne üzerinde durduğu caydırıcılığın askeri güçle ilgisi olmayan unsurlara bağlı olduğunu ortaya atıyor. Bir anlamda, ezber bozan bir niteliğe sahip. Kaba kuvvet kullanımından kaynaklı olarak barış fırsatlarının kaçırıldığı yönünde ciddi bir eleştiri de barındırıyor.
Bir devletin gücünün askeri varlığı ile değil, kültürel ve tarihsel envanter ile öne çıktığını savunuyor. Bu envanterin kapsamını da geliştirerek günümüzde zirvede olan “Yumuşak Güç” kavramının ne denli önemli bir açılım olduğunu orta koyuyor. Mevcut küresel dengede siyasi liderlerin, diplomatların, devletlerin yönetiminde söz sahibi olan bürokratların gelecekteki belirsizlikleri aşmak için yeni bir vizyona gerek duyacaklarına işaret ediliyor. Düne kadar savaşarak jeopolitik istikrarsızları aşmaya çalışan devletlerin yerini bugünün küresel olayları şekillendirme becerilerinin aldığının altı çiziliyor. Sert ekonomik ve siyasi kavramların sahneden inmesi, yerlerine zorlayıcı ve yaptırımdan uzak yeni ve yenilikçi kavramların gelmesi anlayışı ile biçimleniyor. Bir anlamda mali cezalar ve teşviklerin yanı sıra “sopa” ve “havuç” gibi motifler “out” oluyor, yerlerini ilgi çekici anlatımlar ve öyküler, genel kabul gören yeni uluslararası ilkeler ile o ülkeyi dünya ölçeğinde doğal olarak çekici kılan kaynaklar “in” oluyor.
Yumuşak Güç, üç sütun ile ayakta duruyor.
Nye, bugün dünyada hızla benimsenin Yumuşak Güç kavramını üç temel kaynak üzerine inşaa ediyor. Oyuncusu devletler olan uluslararası arenada “olmazsa olmaz” kabul edilen dış politika bu üç sütundan biri olarak öne çıkıyor. İkincisi ise bir anlamda erdemler ile bezeli siyası değerler, burada da ucuz çıkarlar kovalama anlayışı dışlanıyor. Sonuncusu ile bu yeni güç anlayışını yumuşatan kültür dünyası oluyor.
Yumuşak Güç kavramını ayakta tutan bu üç temeli, genel anlamda altı nesnel veri endeksi ile çerçevelenen 75'ten fazla ölçüt besliyor. Bahsi geçen bu kategoriler; hükümet, kültür, eğitim, küresel katılım, girişim ve dijital kavramlarına birer gösterge özelliği kazandırıyor.
Bu kategorilere kısaca göz atacak olursak;
DİJİTAL Bir ülkenin dijital altyapısı ve dijital diplomasi alanındaki yetenekleri,
KÜLTÜR Bir ülkenin popüler kültür ve yüksek kültür olmak üzere kültürel çıktılarının küresel erişimi ve çekiciliği,
GİRİŞİM Bir ülkenin ekonomik modelinin çekiciliği, iş dostu olması ve inovasyon kapasitesi,
EĞİTİM Bir ülkedeki insan sermayesinin seviyesi, akademik çalışmalara katkısı ve uluslararası öğrenciler için çekiciliği,
KATILIM Bir ülkenin diplomatik ağının gücü ve küresel katılım ve kalkınmaya katkısı,
HÜKÜMET Özgürlüğe, insan haklarına ve demokrasiye bağlılık ve siyasi kurumların kalitesi anlamına geliyor.
Pratikte ne faydası var
Dijital dönüşüm yapısı gereği en etkin yumuşak güç kategorisi olarak öne çıkıyor. Benimsenen stratejiye göre ülkeyi veya sektörleri ya da her ikisini birden öne çıkarıyor. Uluslararası arenaya girişi kolaylaştırıyor. Dış ticaret alanında artı değer yaratıyor, olanı da pekiştiriyor.
Bu vektör ile bakıldığında tarımdan endüstriye, ekonominin her alanında Yumuşak Güç’ten bahsetmek mümkün. Bu Yumuşak Güç kullanımının kalkınmadan istihdama, finanstan marka değeri yaratmaya uzanan bir etki alanı olduğunu da göz ardı etmemek gerek.
Türkiye gibi ekonomi treninin lokomotifi olan inşaat sektörü, yine Yumuşak Güç açısından bakınca önemli bir rol oynama potansiyeline sahihtir. İnşaat sektörü denilince sadece boyadan armatüre, camdan asansöre, vinçten nakliyeye inşaat malzemeleri yanı sıra demir, çelik, beton gibi temel girdilerden katma değerli mimari projelere uzanan geniş bir alan söz konu.
Teknoloji yoğun otomotiv ile emek yoğun tekstil ve hazır giyim sektörü sıranın kendilerine gelmesini bekliyor. Savunma sanayi ve her tülü makine üretimi de Yumuşak Güç içinde değerlendirilmesi gereken alanlar. Gıda ve tarım alanlarında ürün çeşitliliği yıllardır dünyaya açılan kapı olma özelliğini korurken gastronomik zenginlikleri de dahil etmek gerekiyor.
Dijital dünya ise Yumuşak Güç’ün tam anlamıyla kalbini oluşturuyor. Esnek ve genişlemeye yatkın yapısı ile bir anlamda yapının çekirdeği olma niteliğini koruyor. AI – Artifical Intelligence | Yapay Zeka ise benzetme yerindeyse bu kalbin pompaladığını en uzak köşeye taşıyor, fikirleri kazanca dönüştüren inovasyonu yaşamsal kılıyor.
Günlük yaşamdan seçmeler
Yumuşak Güç kavramı sadece dış ilişkiler, siyasi dengeler ya da ekonomi gibi ağır kavramlar barındırmıyor. Toplumun günlük yaşamında başkaları cezbeden unsurlar da bu Yumuşak Güç kavramı içinde kendilerine yer buluyor.
Festivaller hatta konserler, benzer sahne performansları toplumun kültürel yaşamı için başlı başına bir denge, yeri geldiğinde de güç olabiliyor. Türkiye’nin 25 yıl öncesine kadar ağırladığı sanatçılar, ülkenin adını duyurmanın ötesine başlı başına çekim merkezi olmasına yol açmıştı. Avrupa ülkelerinden festivallere gelenlerin yarattığı ortam ve geri dönerken götürdükleri Türkiye, özellikle de İstanbul anıları paha biçilmezdi.
Yine bu kadar uzun olmasa da geçmişte kalan uluslararası kongreler ve toplantıları da anmadan geçmek olmaz. Her yıl binlerce katılımcı ile gerçekleşen yüzlerce bilimsel konferanslar ve gerek öncesi ve gerek sonrası gerçekleşen etkinlikler de İstanbul başta olmak üzere ülkemizi bir cazibe merkezi haline getirmişti.
Bir yanda bilimsel buluşmalar ülkenin Yumuşak Gücü olarak devredeyken bu durumu fuar ve expo gibi ticari faaliyetlerle de taçlandırmaktan geri kalınmıyordu. Bu tablodan bugün mahrumuz. Doğru hamleleri, doğru çıkışları, doğru zamanda yapmakta geri kalıyoruz. Bu da ister istemez “güç kaybı” anlamına geliyor ve neticede ortada sadece “sertlik” kalıyor.