Web sitelerinin geçen Milenyum’da kalan dijital dünyanın “antik” unsurları olduğunu düşünenler için bu başlığın hiçbir anlamı olmayabilir. Ancak Web 4.0 için kolları sıvayanlar için başlı başına yol haritası niteliği ile dikkate alınmaya değerdir.
İnternetin başlangıçtaki varlığı, son derece statik adeta bir katalog-kitap içeriğine sahipti. Sonradan o köprünün altından çok sular aktı. Tek yönlü “bilgi edinme” ortamı bir anda iki yönlü, kullanıcıların da bilgi paylaştığı bir yapıya evrildi. Sosyal medya ile coşan internet dünyasında, reklam ve tanıtım alanında paradigmalar bir değil bir çok kez değişti. Şimdiki ise, yapay zeka desteği ile, insansız ilerleme yolunda akıl almaz adımlar atıyor.
Hakan Türkkuşu
Eskilerin lafıdır, “delikli demir icat oldu, mertlik bozuldu”. Bir yerde doğrudur ama mertliğin elde kılıç ile vuruşmaktan çıkması sonrasında top ve tüfekle savaşa itiraz edenler bugünkü ekran başında oturan ve konsollar ile savaşan cengaverleri görselerdi herhalde akıllarını oynatırlardı.
Benzer paradigma değişimi internet dünyasında da yaşandı, baş döndürücü bir hızla yaşanmaya da devam ediyor. Bugün insanlığın vardığı Web 4.0 bu dijital dünyadaki yeni bir çağı anlatıyor. Bu çağı iyi okumak, doğru anlamak ve kavradıktan sonra inovasyonda sınır tanımamak gerek. Her şeyi insanların düşündüğü, yazıya döktüğü, ama fotoğraf ama grafik görselleştirdiği klasik eb sitelerine dönüp bakan kaldı mı? Web anlayışında ve internet aleminde kuşaklar değişti. İlk çalışmaların birer “klasik otomobil” gibi değer kazanması beklenirken hepsi ne yazık ki dijital çöplükleri doldurdu.
Günümüzde Yapay Zeka (Artivial Intelligence - AI) sayfaları tasarlıyor, içerik üretiyor, sayfa ya da ekran düzeni yapıyor, fotoğraf ya da video oluşturuyor. Bütün bu hünerleri klavye başındakiler sergiliyor elbette. Geçmişte kalan, “eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağar” kafasındaki önceki kuşaklar ise bu “yenileşme” lafının bile göz açıp kapama hızıyla eskidiği değişime uzaktan bakmakla yetiniyor.
Eskiyenler ne yapsın, ölsün mü?
Tabii ki hayır! Eskiyeni bit pazarında değerlendirme çabasının yerini antikacı hatta antik eşya müzayedesinde yüksek bedellerle satma vizyonu almalı. İçerik, bayat değil taze olmalı!Konular köhne değil bugünün beklentilerine uygun olarak seçilmeli. Okur kavramının yerine “katılımcı” anlayışı getirilmeli. Katılımcılar ile topluluklar oluşturulmalı. Ayda yılda bir yapılan ve genelde bir süre sonra ihmal edilen analizler ve veri değerlendirme süreçleri anlık tekrarlayacak bir yapı ile günlük yaşama dahil edilmeli. Bir anlamda işin nabzı kesintisiz tutulmalı.
İşbirliği fırsatları geliştirilmeli, tıpkı tv programlarında olduğu gibi sunulan ürün ve/veya hizmetler için farklı görüşler bir araya getirilmeli. Övgülerin yanında eleştiriler de olmalı ki, müşteri (kullanıcı ya da tüketici) marka değerini objektif olarak değerlendirebilsin.
Doğal olarak yapılacak çok iş var ve bütün bunların zamana karşı bir yarış hali geldiği de akılda tutulmalı. Durmamak, duraklamamak, hep devinim halinde olmak çok önemli. Belki de önemli tek şeyin bu olduğu bir dünyada yaşadığımız da unutulmamalı.
“Biliyorum” demenin duraklama, “öğreniyorum” demenin de ilerleme olduğu hatırda tutulmalı.
İçerik savaşları...
Her web sitesinde, her dijital platformda “yazı” var ama o yazıların içerik kalitesi kocaman bir soru işareti. İçerik kopya değil, özgün olmalı. Hiç kimsenin aklına da “ben bunu okumuştum galiba” düşüncesi getirmemeli.
Konuya ilişkin bilgilerin en değerlisi, en günceli sizde olabilir elbette ama yazarlığın da tıpkı reklam ajanslarındaki metin yazarları gibi, tıpkı filmlere ruh katan senaristler gibi, tıpkı bir eseri yazıldığı dil ve kültürden bir başa dil ve kültüre aktaran tercümanlar gibi. Her işi kişinin kendisinin yapmadığı, yapmaması gereken bir dünyada yaşandığı, gauretle çalışıldığı ve bütün bunlara bağlı olarak kazandığı ya da kaybettiği unutulmamalı.
Web sitenizde, blog veya dijital platformlarınızdaki metinlerin yazımı işin erbabına bırakılmalı. “Yapay zeka halleder” demeyin, çünkü o aynı algoritma ile benzer talepler için birbirine çok benzeyen metinler üretecektir. Siz de hiç farkına bile varsamadan “sıradanlıklar kapısı” önünde kuyruğa girenlerden bir oluvermeyin.
EventNews’ta.online’dan .com.tr'ye geçiş
Dikkatli okurların ve takipçilerin ve dahi profesyonellerin gözünden kaçmamıştır EventNews web sitesindeki değişim. Öncelikle .online uzantısına zor da olsa veda edildi, sonra hızlanmayı sağlayan .com.tr geldi.
Büyük değişimin gözüken yüzü bu kadarcıktı ama arka plan, altyapı, okur-takipçi entegrasyonu yolunda atılan adımlar ve daha nicesi.
Hepsi de yenilenmek, daha iyisini başarmak ve elbette değerli zamanını ayıran profesyonellere layık olma amaçlı. Bunun ne kadar başarıldığını zaman içinde göreceksiniz. Ama şimdiden şu kadarını söyleyelim ki ilk dönemin istatistikleri emek verenleri ziyadesi ile memnun etti, doğru yolda oldukları teyit edildi.
Ekrandaki bilgi bayatlamasın!
Özenle hazırlanan, emek verilen bilgiler ekranda. Bir süre sonra sizin doldurduğunuz ekrana yeniden gelen kullanıcı ya da tüketici aynı bilgiler ve görseller ile ni karşılaşıyor? Düşünün ki yıl boyunca defalarda gelen müşterinin karşısına hep aynı şeylerle çıkıyorsunuz. Ürün ve hizmet değişmese bile dijital dünyanın nimetleri sonsuz, çözümleri sınırsız. Bunları devreye sokmanın yollarını arayın.
Daha iyisi de mümkün. Siz gelin sayfaların ve ekranların yenilenmesini, aynı bilgi ve görseller kullanılsa da hareketlendirmeyi belirli bir takvime bağlayın. Her hafta olmasa da her ay ne yapın edin yeni bişr dinamizm katın.
İşin başı “başlık”...
Her metni çekici kılacak bir başlık vardır. İyi başlık yoksa da ne haber ne de pazarlama odaklı metinler okunmaz. Ekrana bakanın önünden onlarca hatta yüzlerde mesaj geçerken “sıradan bir başlık” çok kolay gözden kaçar.
Gözden kaçma olasılığını teknoloji de devreye sokarak değerlendirmekte, “tag” yani “etiket” oluşturmak, bunları SEO (Search Engine Optimisation | Arama Motoru Optimizasyonu) dostu kılmak öncelikli iş olmalı.
Olmazsa olmaz SEO
Bahsi açılmışken SEO konusunun da titizlikle ele alınması gereken bir diğer konu olduğunu hatırlamakta yarar var. Bu konuda değişen anlayışlar ve çözümler zaman zaman markaları ve mesajlarını “hashtag olmazsa olmaz” noktasına getirdi, zaman zaman da “hashtag de neymiş” yaklaşımına yolladı.
Bu ve benzer teknik ve etik konularda günceli sıkı takip etmek çok önemli.
Takipçilerin zirvesinde aboneler var (mı?)
Varsa ne ala, ne mutlu size ve markanıza. Yoksa “vay halinize”...
Marka sadakati böyle oluşuyor, serpilip gelişiyor, sizi de zirveye taşıyor. Müşterinin e-posta adresi ile abone olmasının bir diğer yararı da veri bankanıza sağladığı katkı. Takipçi olmanın bir adım ileri olarak da değerlendirilecek bu durumun katma değerinin “sadakat” olduğunu hiç unutmamak gerek.
Aboneler ile markaya sadık bireylerin oluşturacağı topluluk da başlı başına önemli bir konu. Kampanyalarınıza sahip çıkacak, etkinliklerinizde ilk sırada yer alacak, yeri geldiğinde marka için gönüllü ses ve yüz olacak kullanıcı ve tüketiciler her ne kadar şirketin aktifinde yer almasalar da en az onlar kadar değerli.
Yaz, çiz, göster ama illaki paylaş!
Web sitelerinde, blog ve diğer platformlarda yer alan bilgilerin düzenli olarak ve belirli aralıklar ile aynı kurumsal çizgideki hesaplarda ve bilhassa fan hesaplarında paylaşılması önemli. Bunun tek sebebi var, markayı hatırlatmak! Tüketiciyi tüketmeye teşvik etmek kadar kullanıcıya da yeni deneyimler sunmak esas.
Fan grupları, sempatizanlar, deneyim sahipleri ve daha aklınıza ne geliyorsa. Hepsi ayrı bir değer, her biri ayrı bir kazanım. Yazılarını, önerileri hatta şikayetleri bile çok değerli.
Attığınız taş ürküttüğünüz kuş...
Bu yazıda kaçıncı kezdir eski bir deyişi, sağlam bir atasözünü kullandım sayamadım. Çok olduğunun farkındayım, meslekte 40 yıllık olmanın bir “yan etkisi” diye alın lütfen.
Yaşlar birer birer geride bırakılıyor ama insan istemezse yaşlanmıyor. Öte yandan yıllar geçiyor olsa da kişi “yıllanmış” olmanın artı değerini sahiplenmeyi seçiyor.
Bu yazımda sıraladıklarımı dördüncü ya da beşinci kez sil baştan yaptığım kişisel-kurumsal web sitemde uyguladım, uygulamaya çalıştım. Elbette eksiklerim var. Yaptıklarımı paylaştığım pek çok farklı dijital platform mevcut. Facebook, Tumblr vb gibi mikroblog’larile Twitter ve Threads gibi hızlı paylaşım araçları dışında Substack ve Medium gibi kendi alanlarında uzman olan ve kendileri ile barışık kişilerin görüşlerini paylaştığı ortamlardayım. Academia.edu ve ResearchGate.net ile bu ekosistemimi pekiştiriyorum. Yazıyorum, çiziyorum. Web sitemde de kendimce bir denge gözeterek; profesyonel yaşamımdan hobilerime, gerçekleştirdiğim ilk’lerden en’lere uzanan projelerimden bahsediyor, bir tür otobiyografimi ortaya koyuyorum. Hemen her gün elim üzerinde olduğu halde “yeterince güncelleyemezsem” endişesi ile çok daha sık kullandığım Instagram hesabımın akışını dahil ettiğim, “ne var, ne çok” yaklaşımı ile yaptıklarımın mütevazi bir çetelesini tuttuğum turkkusu.com sayfamda bulabilirsiniz. Henüz yapamadıklarım da “bekleyenler” listemde J
Onlara da sıra gelecek elbette. Belki meslekte “ilk 50” yılımı devirdiğimde, çok daha güçlü bir web sitesi ile varırım huzurunuza. Karşınıza çıktığım ekran ya da keyifli bir buluşma ortamı olur dijital dünyamdaki irili-ufaklı çeşitli ve renkli köşeler.
Kişinin marka değeri ile markasının kişiliği çok önemli. Bu dengeyi günümüzde ortaya koyacak olan da kişinin ta kendisi ve ekibi tabii. Kitap yazmak da bir iz bırakmaktır, insan yetiştirmek de ama bence en güzeli ve günceli kendini yenilemesi ve bunu paylaşmasıdır.